Sivas’ın meşhur obruklarından birini arıyorduk. Az gittik uz gittik. En sonunda bir köye geldiğimizde navigasyon “Geldiniz” dedi. Ancak etrafta obruk benzeri bir şey yoktu. Bir köydeydik. Meğer navigasyonun “Geldiniz” dediği Obruk Köyü’ymüş. Sonuç olarak biz dağları taşları aştık ama o obruğu bulamadık. Ama yine de geçtiğimiz yollar ve gördüğümüz manzaralar bu yolculuğa değdi. Obruk görmek için değil ama bozkırın güzelliklerini görmek için vaktiniz varsa bu rotayı takip edebilirsiniz.
Bir sonraki durağımız Sızır Şelalesi’ydi. Bu defa navigasyon sorunsuz götürdü. Hem de öyle sıcak bir anda vardık ki kendimi giysilerimle şelalenin altında buldum. Şelale Göksu Çayı üzerinde. Sızır Ormanları’nın içinden geçen çay, geniş bir alandan aşağıya dökülüyor. Suya girmek istemeyenler ahşap yürüme platformu üzerinden nefis manzaranın tadını çıkarabilir. Şelale, etrafıyla birlikte sit alanı, koruma altında. Çevredeki ağaçlık alanda çokça piknik yapan gördüm. “Keşke çöplerimizi de bu güzelliğin içinde bırakmasak” diye söylenerek şelaleden ayrılıp rotamızı Şuğul Kanyonu’na çevirdik.
Vadiyi bulabilmek için gece oluncaya kadar araç sürdük iki kadın. Gecenin karanlığında navigasyonun “Geldiniz” dediği noktadan yolun sonuna kadar devam ederek Şuğul Kanyonu’nun girişindeki tesise ulaşmayı başardık. Tesis girişinde kamelyaların içine çadırımızı kurup telefonlarımızı şarj ettik ve çay içtik.
Şuğul Kanyonu
Sabah kanyona gitmek üzere ayrıldık. Sıcak bir güne uyandık. Sabah erken giderseniz kanyona gölge düşmüyor ve tek kelimeyle muhteşem bir renge sahip kanyonun cam gibi berrak sularını görebiliyorsunuz. Kanyonun içine giden yürüyüş parkurları var. Belli bir noktadan sonra suya girmeniz gerekebiliyor. Islanmaya müsait bir ayakkabı giymenizi tavsiye ederim. İncesu Köyü’nden başlayan kanyonun uzunluğu 16 kilometre. Teknik geçiş gerektirmeyen ama yer yer yüzmeyi gerektiren bir yer. Ancak ben maalesef tamamını geçmedim. Kanyonun buz gibi suyundan çekindim. Biz tersten girdiğimiz için bir setle suyun tutulduğu yere kadar gittik. Yolda şelaleler var. Bolca altına girip serinledik.
Finale en çok görmeyi istediğim yeri bırakmıştım. Gökpınar Gölü…
Göl, ilk önce fotoğraflarından görüp âşık olduğum bir yer oldu. Doğa harikası gölü görmek için uçarak gittim resmen. Meğer ne kadar kalabalıkmış! Girişinde bir otopark var. Yer gök araba. Aslında amacım gölde dalış yapmaktı ama “Dalış yapılmıyor artık” dediler. Benim için çok üzücü bir durumdu.
Gölün en derin yeri 16 metre civarında. İçinde deniz bisikletiyle dolaşabiliyorsunuz. Yüzmek yasak. Etrafı çevrilmiş. Yürüyerek dolaşabiliyorsunuz. Göle nazır kamelyalarda kendinize bir yer bulup bu manzaranın tadını çıkarabiliyorsunuz. Gelelim rengine. Hayatımda bu kadar güzel renkte bir göl görmedim. O kadar berrak ki gölün dibini çok rahat görebiliyorsunuz. Aslında orada kamp yapma hayaliyle gitmiştim ama kamp da yapılamıyor maalesef. Arzu ettiklerimi yapamamış olsam da gölün güzelliği tüm olumsuzlukları unutturdu.
Buz gibi sular
“Sızır Şelalesi’ne öyle sıcak bir anda vardık ki kendimi şelalenin altında buldum. Şelale Göksu Çayı üzerinde. Sızır Ormanları’dan geçen çayın buz gibi suları geniş bir alandan aşağıya dökülüyor.”