Bugün özellikle Obsesyon (Takıntı) problemlerinde gördüğümüz zihinsel işleyiş olan DÜŞÜNCE-EYLEM kaynaşmasından bahsedeceğim.
Öncelikle en basit tanımıyla Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB), kişinin sıkıntı çekmesine neden olan tekrarlayıcı düşünce ve/veya eylemlerden oluşur. İki türü vardır:
1.Tür: Çok rahatsız edici içerikte olan ve sadece varlığı bile tehdit edici görülen düşünce, istek ve hayaller.. Örneğin, Başka birine zarar verdiğine ilişkin bir düşünce veya görüntü.. İkinci örnek, ibadet esnasında günah olan bir görüntü veya eylemin akla gelmesi..
2. Tür: Akla gelen olumsuz bir düşüncenin olumsuz sonuçlarından korkma.. Örneğin, kapı kolunun kirli olduğu hissi ve dokunursa hastalanıp öleceği sonucundan korkmak..
Bu iki tür takıntıların çalışma mekanizmaları birbirinden farklı yönleri vardır ancak konumuz bu değil. Konumuz DÜŞÜNCE EYLEM KAYNAŞMASI (DEK). Özellikle 1. türde daha sık görülmektedir.
Düşünce Eylem kaynaşması örnek inançlarla açıklayayım:
“Eğer aklıma ibadette günah olan bir düşünce geldiyse, bu onu yapmak gibidir”
“Eğer aklımdan birine zarar vermek geçtiyse bu onu yapacağım anlamına gelir” (Unutmayın, birine zarar verme düşüncesi kişiyi aşırı rahatsız etmektedir ve aklına istemsizce gelmektedir. Örneğin çocuğunu balkondan aşağı atma düşüncesi bir anda aklına gelmiştir)
“Eğer aklımdan birine zarar vermek geçtiyse bu onu yapmak istediğim anlamına gelir”
“Eğer annemin hastalanacağı aklıma geldiyse bu onun hasta olma olasılığını arttırır”
“Eğer arabayla kaza yapacağım aklıma geldiyse kesin kaza olacaktır”
Kısacası DEK, düşünce ile eylemi/olayları eşdeğer tutmaktır. Özellikle son yıllarda yapılan araştırmalar DEK özellikle OKB’de sık görülüyor ancak Yaygın Anksiyete, Sosyal Fobi, Sağlık Kaygısı, Depresyon ile ilişkili olduğuna dair çalışmalar var. Nihayetinde hangi sorunla ilişkili olursa olsun, bu bilişsel işlem kişide sıkıntı yaratır. Sonucunda ise kişi sıkıntısından kurtulmak için namaz kılmayacak, zarar vereceğini düşündüğü kişiden kaçınacak, arabaya binmeyecek, bu düşünceden kurtulmak için 3 defa tahtaya vuracak.. Bu kaçınmalarını yapamazsa sıkıntı şiddeti artacaktır.
O zaman bu düşünceleri biraz inceleyelim.
“Bir şeyi düşünmek onu yapmak gibidir”: Birine çok kızdınız ve bir anlığına onu öldürme düşüncesi aklınıza geldi. Sonra mahkemeye çıktınız. Hakime dediniz ki: “Ey hakim! Onu öldürmek aklıma geldi. Bu nedenle bana müebbet cezası verin” Hakimin size yanıtı ne olurdu? Sadece bu düşünceden dolayı ceza alır mıydınız?
“Birşeyi çok düşünmek onun olma olasılığını arttırır”: Her gün başınıza göktaşı düşeceğini düşünün. Ne kadarlık bir süre gerekiyor? Bu ne zaman olacaktır? Bu aynı şey değil mi? O zaman her gün deprem olacağını düşünün. Varsayalım ki oldu. Depremin olması sizin düşüncelerinizle ne kadar bağlantılı olur? Farklı bir yol deneyelim. Her gün 8 şiddetinde deprem olacağını düşünün. Bunun olabilmesi için sizin düşünmeniz yeterli midir?
Bakın, bunca yıllık tecrübeme dayanarak gördüm ki düşünce ile eylemi eş tutan kişiler çocukken davranışlarından dolayı CEZALANDIRILMIŞ oluyorlar. Dolayısıyla olumsuz davranışlar ile olumsuz olaylar, olayı kişiselleştirmesi koşullandırılmış oluyor. Bu nedenle kişi en ufak olumsuz olaya tahammül gösteremiyor: “Eğer araba kaza yapacaksa bunu yapan ben olmamalıyım yoksa kendimi affedemem, bu riski göze alamam”
İkincisi ise AŞIRI VİCDANLI insanlar oluyorlar. Aşırı Vicdan’ın oluşumu ise komplike bir süreç. Belki başka bir yazıda buna değinirim.
Kendinizi ve başkalarını affedebileceğiniz bir yaşam dilerim