Yazıp, yazmama kararı arasında baya bir git-gel trafiği yaşayan zihnim sonunda dayanamadı, beni klavyenin başına oturttu! Erşan Kuneri dizisi ve paralelinde Cem Yılmaz o kadar eleştirildi ki… İtiraf edeyim; ben de kendimi sorguladım. Yani alkışlamalı mıyım, yoksa ekrana yumurta mı? İzlerken an geldi yüzüm ekşidi, an geldi gülmekten karnım ağrıdı. Kişisel olarak, sansürsüz bel altı esprileri duymaktan ve küfür bombardımanına maruz kalmaktan; ayrıca ortaokul piyeslerini andıran abartılı tiplemeler ve onlar üzerinden komedi yapma çabasından haz etmediğimi söyleyebilirim. Dizi esnasında bu nahoş hislerin ve hemen akabinde füze gibi peş peşe zihnime saplanan ince esprilerin, zekâ ürünü göndermelerin, tiye alışların, şahane kostümlerin, mükemmel oyunculukların yarattığı hoş duyguların girdabı arasında epey bir sersemledim diyebilirim. Herkes diziyi eleştirirken, ben de neyi, neden eleştirdiğim konusunda kendimi eleştirdim. En sonunda, Erşan Kuneri’yi bir BÜTÜN olarak takdir etmem gerektiği konusunda kendimle uzlaştım :=)
Neden Erşan Kuneri dizisi BÜTÜN olarak İYİ?
Eleştirilere genel olarak baktığımda şu başlıklar açık ara öne çıkıyordu: Pornografik diyaloglar, gırla küfür / Kötü prodüksiyon / Saçma! Cem Yılmaz’dan daha iyisini beklerdik.
Ama işte kazın ayağı öyle değil. Kendimize dürüst olmalıyız. Gün içinde zihnimizden geçen 90.000’e yakın düşüncenin yüzde kaçı cinsellikten uzak? Gülmeye hasretiz ve Cem Yılmaz yapmış diye izlemek istediğinizi biliyorum. Ama “bel altı” literatürüne tahammül gösteremeyecekseniz, hiç izlemeyin derim. Zira izlemeyi tercih etmemek başka, topa tutmak başka. Hoş bizim modernite sürecimizi henüz tamamlayamadığımız düşünülürse, belki de bu diziyi bundan bir 10 yıl sonra izlememiz daha yerinde olacaktır. Ayrıca Yeşilçam filmleri ile teşriki mesainiz yoksa izlediğiniz birçok şey size bir şey ifade etmeyecektir. Öyle ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ı izlemiştim ben” demek yetmez, baya derine inmek şart bence.
Zamanında, birlikte 35 mm macerasına girdiğim bir yönetmen demişti: Her filmin bir dediği vardır!
Erşan Kuneri dizisi ne diyor? “Türkiye’de bir 80’ler ve Yeşilçam gerçeği var. Bu dizi bunu mizahla bezeyip, önünüze koydu,” diyor.
Peki 1970’lerde bir erotik film yıldızı ve yapımcısı olan, daha sonra dönemin kanunları gereği hapse düşen ve bir süre sonra serbest bırakılan Erşan Kuneri ne diyor? Kısaca; “Benim hayallerim var,” diyor. “Bana yol arkadaşı olun, bizden beklenenden farklı bir şey yapalım, bambaşka filmler çekelim, bize dayatılan yaftalardan arınalım,” diyor. Bunu kendisi gibi hayatlarını bugüne dek seks olgusu sayesinde idame ettirmiş, başka bir şekilde para kazanmayı bilmeyen, muhtemelen eğitimsiz (tiyatro öğrencisi Feride -yani Merve Dizdar- hariç), ve bir şekilde Yeşilçam ormanına sevdalı, “bahtsız” ama “iyi” insanlara söylüyor. Dostları, bu filmlerde hiç mi seks olmayacak diye sorduklarında ise Erşan da onlara normal hayatımızda ne kadar varsa o kadar olacak, cevabını veriyor. Erşan’a güveniyorlar ve birlikte yola çıkıyorlar. Yıl 1981.
1) Dönem (dekor, kostüm, müzik vs…):
Dizi bizi hiç eksiksiz 1980’lerin başına ışınlıyor. O dönem Yeşilçam ekonomisi porno sınıfına girebilecek, erotik ve ucuz yapımlarla döndürüyor çarkını. Toplumsal, politik olaylar zirve yapmış, herkes sinmiş, ürkek, yaralı. Dizinin her aşamasında 80’ler dışında bir evrende olabileceğimize dair en ufak bir sızıntı yok. Tamamen oradayız. Bu başarının arkasında sanat yönetmeni Burak Yıldırım, kostüm tasarımcısı Baran Uğurlu ve müzisyen Sertaç Özgümüş’ün rolleri inkâr edilemez derecede büyük. Her şey kusursuz denebilir. Özellikle Sertaç Özgümüş’ün eksiksiz her bölümünün müziklerini yaratmış olması, canlandırılan her ortamın ruhuna, karakterine özgün 80’ler tınısında parçalar üretmiş olması takdire şayan.
2) Prodüksiyon:
Bana göre bu kısım çok önemli. Bugün hangi dönem anlatılıyor olursa olsun yansıtılan işin 2022 teknolojisi ile sunulmasını beklediğimizi biliyorum. Ancak Cem Yılmaz’ın zekasını bir kez daha gösterdiği alanlardan birisi tam da burası bana göre. Olgusal bir anakronik yanılgıya (bir olayın olmadığı bir tarihsel dönemde varmış gibi düşünülmesi ve yansıtılması) düşmeden tam olarak 80’lerin imkanları ile olabilecek film setleri sunuyor bize. O dönem Yeşilçam yoksun, imkanlar kısıtlı, bilgi az. 1981 senesinde bir film nasıl çekilirse tam da öyle çekiyor, hem Erşan Kuneri hem Cem Yılmaz. Üstelik bunu her ‘janr’da aynı titizlikle yapıyor. Sosyal mesajlı dramalar için köye de gidiyor, mapushaneye de; korku filmini de, orta çağ aksiyonunu da, arabesk sinemasını da, bilimkurguyu da 80’ler Yeşilçamı’nın aynı naif beceriksizliği ile yansıtıyor. Bugün oturup, 1978 yapımı Cüneyt Arkın’lı son Kara Murat’ı izleseniz gülme garantinizin 5 mislini bugünün göndermeleri ile sağlıyor Cem Yılmaz. Alkışlık.
3) Ansambl oyuncu kadrosu:
Kimsenin öne çıkmadığı 8 bölümlük dizinin her bölümünde her bir oyuncunun hemen her tür role girerek, yer yer yıldızlaştığını söylemem gerekir. Bunların arasında Çağlar Çorumlu’nun ışığının bir miktar daha fazla parladığını itiraf etmeliyim. Ben özellikle, herkesin aksine Kooperatif Kemal bölümündeki kadın tiplemesini değil, gece kulübüne atari konulan sahnedeki bağımlılık triplerini alkışladım.
4) Diyaloglar:
İşte zurnanın zırt dediği yer. En çok eleştirilen konu. Ancak eleştirirken unutulan şey; hayatlarını erotizm üzerinden kazanan ve bedenlerini bir geçim kapısı olarak sergilemeyi (ya da kullanmayı) normalleştirmiş bir grup insanın kendi aralarında başka türlü konuşurlarsa yapay kaçabileceği! Yani onların habitatında doğal olan bu. Seks onların işi, yıllarca geçim kaynakları olmuş, dolayısıyla diyaloglarında bizim bel altı dediğimiz alan nirengi noktası olacak. Küfür duyarak büyüyen Beyoğlu çocukları olarak illaki küfürlü konuşacaklar. Bugün Tarlabaşı’nın arka sokaklarındaki bir pavyona gitseniz duyacağınız diyaloglar size ne kadar uzak ve “ayıp” gelecekse, 80’lerin erotik sinemacılarının sohbetleri de o kadar “bip”li. Yine de küfürlü replikleri bu kadar abartmasalar da olurmuş demek istiyorum ???? Bunu da ahlak çerçevesinden ya da aristokrat bir tavırla değil, küfürün yaydığı negatif enerjiden ötürü söylüyorum, gerçekten. (Bknz. Kasım 2021 tarihli Abra Kadabra yazım)
Bir diğer açıdan, Cem Yılmaz bu dizide Türkçe’mizin kelime tuzaklarını yine keskin zekâsı ile şahane yakalamış ve bunları özellikle bölüm isimlerinde acımasızca kullanmış ???? Bir de kişisel gelişim mevzularına fena takılmış. Bunu özellikle Ateşle Dans filmi provalarında süper replikler ve dans hareketleri ile birleştirdiği bir sahne ile muhteşem tiye alıyor, en çok güldüğüm yerlerden biriydi.
Kıssadan hisse; Erşan Kuneri bir bütün olarak iyi bir yapım, hatta bizim çağımızın ötesinde… Bir erotik film yıldızının hayatını sansürsüz diyaloglarla bize yansıtıyor ve o dönemin gerçeklerini çıplak bir halde önümüze seriyor… Cinsellikle barışamamış, seksi bir tabu olarak gören, kullanılan kelimelerden bel altı göndermeler çıkartıp, çaktırmadan gülen Türk insanı için erken çalan bir alarm. Ve güldürüyor mu kardeşim? Evet güldürüyor!
Instagram
Web
Linkedln