Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Kurucu Başkanı Murtaza Demir‘in, Tokat’taki Keçeci Baba Dergahının 2016 yılında mescide çevrilmesi üzerine kaleme aldığı “İmamınızı da alıp gidin” başlıklı yazısı ve ismine açılmış toplumsal medya hesabından yapılan paylaşımlar nedeniyle yargılandığı davanın karar duruşması, bugün İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yapıldı.
Duruşmaya Demir ile avukatları katıldı.
Duruşmadan sonra adliye önünde açıklama yapan Demir, “Duruşma heyeti, ceza vermek zorundaymış üzere davrandı. Altını artık siz biliyorsunuz. Ve heyetin kendisinin de ikna olmamasına rağmen, ‘Ya kusura bakma sana bu türlü bir ceza veriyoruz’ demek durumunda kaldı. Verilen cezayı ben bu formda değerlendirdim” dedi.
“BU ASIL BANA HAKARETTİR”
Önceki duruşmada verilen mütalaaya karşı beyanda bulunan Murtaza Demir, şu savunmayı yaptı:
- Bu dava uzun müddettir sürüyor. Bu dava başladıktan sonra gündem çok değişti. Cumhurbaşkanına hakaret konusunda, bizim topluluğumuzun bir başkanı olarak, Murtaza Demir’in hakaret etmesi kelam konusu olamaz. Bu asıl bana bir hakarettir. Ben Cumhurbaşkanına karşım gerçek, eleştiririm hakikat ancak sin kaflı kelam söylemem, bu benim kişiliğimle uyuşmaz. Kelam konusu paylaşımı ben yapmadım. Toplumsal medya hesabımı çaldılar. Bunu yapan şahısların bulunması lazım. Bu durum bana karşı yapılmış bir düşmanlık. Benim, dünya görüşüm ve yazılarımdan ötürü rahatsız olan şahıslar var. Kelam konusu paylaşım diğerleri tarafından yapılmıştır. Bu çağda bizim hala başörtüsü, dergâh, Alevilikle ilgilenmemiz yersizdir.
“İDDİANIN YÜZDE 100 İSPATI GEREKİR. BERAAT TALEP EDİYORUZ”
Demir’in avukatı Tugay Topbaş ise mahkemedeki beyanında şunları söyledi:
- Celse ortalarında yazılı savunmalarımızı sunmuştuk. Mahkeme, emniyetten sorulması istemişti, paylaşımın yapıldığı hesap çalındı mı araştırılsın istendi. Emniyetin verdiği karşılıkta da müvekkilin kelam konusu toplumsal medya hesabını kullandığı sabit değildir. İhtimal üzerine karar verilemez. Emniyet, bu hesabı kullanıyor da olabilir, kullanmıyor da olabilir demişti. Tezin yüzde 100 ispatı gerekir. Toplumsal medya hesabının paylaşımlarında, ekran imajlarında müvekkille ilgisi bulunmayan paylaşımlar vardır. Beraat kararı verilmesini talep ederiz.
Murtaza Demir, son kelamında, “Beraatimi istiyorum” dedi.
HAPİS CEZAİ VERİLDİ, VERİLEN CEZA ERTELENDİ
Kararını açıklayan mahkeme, Demir’in, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasından, cürüm ögelerinin oluşmadığına kanaat getirerek beraatına karar verdi. Mahkeme, Murtaza Demir’in, ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ hatasını işlediğinin anlaşıldığını kaydederek 1 yıl 2 ay 17 gün mahpus cezası verdi. Demir’e verilen mahpus cezasının ise ertelenmesine hükmedildi.
DEMİR: “DURUŞMA HEYETİ, CEZA VERMEK ZORUNDAYMIŞ ÜZERE DAVRANDI”
Duruşma çıkışında adliye önünde basın açıklaması yapan Murtaza Demir, şöyle konuştu:
- İki yıldan bu yana süren bu davada Cumhurbaşkanı’na hakaret ve bir Alevi Dergahı’nın Diyanet tarafından işgal edilmesi biçimindeki iki ayaklı süren bu davada bugün dava sonuçlandı ve mahpus cezası aldım. Aslında baktığımda bu suçlanan mevzuda benim hiçbir dahlim yok. Bunu olabildiğince anlattım. Lakin duruşma heyeti güya ceza vermek zorundaymış üzere davrandı. Altını artık siz biliyorsunuz. Ve heyetin kendisinin de ikna olmamasına rağmen, ya kusura bakma sana bu türlü bir ceza veriyoruz demek durumunda kaldı. Verilen cezayı ben bu formda değerlendirdim.
“CEZAYI MAHKEME DEĞİL, CUMHURBAŞKANI’NIN KENDİSİ VERDİ”
- Meseleyi bu türlü yorumladığımda aslında bana verilen cezayı heyet değil, Cumhurbaşkanı’nın kendisi vermiş oldu. Zira Cumhurbaşkanı hiçbir biçimde tenkide tahammül etmiyor. Ve benim üzere gerçek duran, yurttaşlık vazifesini yerine getirmeye çalışan, bu ülkenin her türlü sıkıntısına karşı kelam söylemeye çalışan bu ülkenin, bu milletin, bu devletin lehine benim üzere çalışan insanlara da vakit zaman gözdağı vererek toplumu susturmaya ve kendisine tabi kılmaya çalışılıyor.
“DİYANET, ALEVİ DERGAHINI MESCİDE ÇEVİRDİ BEN BUNA İTİRAZ ETTİM”
- Keçeci Baba Dergâhı vardır Tokat Erbaa’ya bağlı, Bu Alevi dergahıdır. Aleviler buraya kurban götürürler, cem yaparlar, dua ederler. Diyanet İşleri Başkanlığı, bu Alevi Dergâhını mescide çevirdi. Nasıl yaptı? Geldi müftü, kaymakam ve jandarma kumandanıyla birlikte, dergâhın çatısına hoparlör bağladı ve burada, bu Alevi Dergâhında, namaz kılanın olmadığı, hiç mescide gidenin olmadığı bir köye, dergâhı mescide çevirdi. Ben buna itiraz etmiştim. Demiştim ki ‘Burası bir Alevi dergâhı. Aleviler yaşıyor. Burada Sünni cemaat yoktur. İmamınızı, hoparlörünüzü alın gidin’ diye bir yazı yazmıştım. Buna karşı bir dava açılmıştı.
“BİR DAİRE BAŞKANLIĞI KURULMAYA ÇALIŞILIYOR”
- Bugün Cemevi ve Kültür Dairesi Başkanlığı kurmaya çalışıyor. Bir taraftan söylediğim üzere gördüğünüz üzere Alevi Dergâhını sen mescide çeviriyorsun diye bir yargılama sürerken öbür yandan da hükümet bir manada cemevinin ibadet olduğunu zımnen de olsa kabul ederken öteki yandan dava ve bir daire başkanlığı kurulmaya çalışılıyor.
“BU DAİRE, ALEVİLERE HİÇBİR ŞEY VERMEDİĞİ ÜZERE YASAL HAKLARINI DA GASP ETMEYE ÇALIŞIYOR”
- Yeni kurulmakta olan Cemevleri ve Kültür Dairesi Başkanlığına dair kamuoyuna söylemek isterim ki, bu daire Alevilere hiçbir şey vermediği üzere aslında Alevilerin legal haklarını da bir manada gasp etmeye ve devletleştirmeye çalışıyor. Cemevinin ibadet hakkını yani cemevinin ibadethane olduğunu tanımıyor. Cemevini ve Aleviliği bir kültür olarak görüyor. Ve bir alt kültür olarak görüyor. Bir Sünni cemaat seviyesine indiriyor. Yani bizim itikadımızı bizden alıyor. Bir alt kültür olarak ikame etmeye çalışıyor. Ve münasebetiyle Alevilerin klâsik itikadını, klasik inancını bozmaya ve Alevi toplumunu da biat etmeye zorluyor.
“DEVLET, CAMİ DE YAPMASIN CEMEVİ DE”
- Aleviler olarak, maddeleşen bu daire başkanlığını kabul etmiyoruz, bunu reddediyoruz. Sonuç itibariyle söylediğimiz şudur; devlet, cami de yapmasın cemevi de yapmasın. Devlet, imamın maaşını da vermesin, dedenin maaşını da vermesin. Niçin bu türlü söylüyoruz? Zira inanç bireyin özelidir, inanç bize, bireye ilişkin bir şeydir, kamusal bir alan değildir. Kamu alanı olmayan, kamusal olmayan bir şeye, kamunun para ayırması lakin bizim üzere ülkelerde görülür. Biz özgürlüğümüzü istiyoruz. Devletten rastgele bir talebimiz yoktur. Bizi olduğu üzere kabul etmesini istiyoruz. Eşitlik haklarımızı, hukuk haklarımızın iadesini talep ediyoruz. Umarım hem Aleviler bakımından hem devlet bakımından hem millet bakımından iyi bir noktaya hakikat gideriz.”