“835 Satır“, “Sesini Kaybeden Şehir“, “Benerci Kendini Niçin Öldürdü?“, “Kuvayimilliye” ve “Memleketimden İnsan Manzaraları“nın da aralarında bulunduğu unutulmaz eserlere imza atan, şair ve yazar Nazım Hikmet Ran‘ın vefatının üzerinden 59 yıl geçti.
Rusya’da mezarı başında anma
Türkiye’nin Moskova Büyükelçiliği himayesinde Moskova Yunus Emre Enstitüsü (YEE), Rus-Türk İşadamları Birliği (RTİB) ve Moskova Nazım Hikmet Kütüphanesinin iş birliğinde Novodeviçye Mezarlığı’nda tören yapıldı. Moskova Büyükelçisi Mehmet Samsar ile Türk kurum ve kuruluşlarının temsilcilerinin katıldığı törende, çok sayıda Türk ve Rus vatandaşı da hazır bulundu. Büyükelçi Samsar ve vatandaşlar, Nazım Hikmet’in mezarına çelenk ve karanfiller bıraktı. Aşırı yağmur nedeniyle mezarlıktaki törende konuşma programı iptal edildi. Moskova Nazım Hikmet Vakfı da Şair Nazım Hikmet’i anmak üzere çeşitli etkinlikler organize etti.
Sanatçı ve siyasetçilerden anma mesajları
Nazim Hikmet Ran’ın ölüm yıldönümü nedeniyle sanatçılar ve siyasetçiler anma mesajları yayımladı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Nazım Hikmet’in “Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini…” şiirini paylaşarak “Memleket şairimiz Nazım Hikmet’i vefatının yıl dönümünde rahmetle anıyorum” dedi.
CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır: Bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler! Ve elbette ki, sevgilim, elbet, dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya, dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle; işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet.” Büyük ustaya sonsuz saygıyla…
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu: Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında…
DEVA Partili Mustafa Yeneroğlu: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim…” Özgürlüğün ve umudun şairi #NazımHikmet’i vefatının yıl dönümünde saygı ve özlemle anıyorum.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer: “Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni ve de uyarına gelirse, tepemde bir de çınar olursa taş maş da istemez hani…” Büyük usta 59 yıldır ölümsüz dizeleriyle yüreğimizde yaşıyor.
Memleket Partisi Muharrem İnce: Türk dilinin büyük şairi Nazım Hikmet’i saygı ve özlemle anıyorum.
Genco Erkal: Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim, akar suyun, meyve çağında ağacın, serpilip gelişen hayatın düşmanı. Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına -çürüyen diş, dökülen et- bir daha dönmemek üzere yıkılıp gidecekler.
Funda Arar: Yüreğini vermeli insan; sıktığı ele, kucakladığı dosta, dokunduğu omuza, gülümsediği yüze, baktığı göze. Çünkü, verdiğimiz kadar alacağız bu dünyadan. Yani, ektiğimiz kadar biçebileceğiz. Ne eksik, ne fazla.
Gülsin Onay: Nazım Hikmet’i ölüm yıldönümünde saygı, sevgi ve rahmetle anıyorum.. En güzel deniz: henüz gidilmemiş olandır. En güzel çocuk: henüz büyümedi. En güzel günlerimiz: henüz yaşamadıklarımız. Ve sana söylemek istediğim en güzel söz: henüz söylememiş olduğum sözdür…
Nazım Hikmet kimdir?
Kaleme aldığı dizeleri şarkı olan ve Cem Karaca, İlhan İrem, Ahmet Kaya, Ruhi Su, Edip Akbayram, Fikret Kızılok, Fuat Saka, Zülfü Livaneli ile Yunan besteci Manos Loizos tarafından yorumlanan usta şair, ressam Ayşe Celile Hanım ile Hikmet Bey’in oğlu olarak kimi kaynaklara göre Ocak 1902’de, kimi kaynaklara göre ise Kasım 1901’de Selanik’te doğdu.
Asıl adı Mehmet Nazım olan, edebiyat dünyasında ise Nazım Hikmet adıyla tanınan şair, yaptığı bir açıklamada, yaşamının ilk dönemini, şu sözlerle aktarmıştı:
“Ben 1902 yılında, 20 Ocak’ta Selanik’te doğdum. Dedem valiydi, şiirle ilgilenirdi. Annem ressamdı, birkaç yabancı dil bilirdi. Babam önce elçilik, daha sonra üst düzey memurluk yaptı. İlk şiirimi 13 yaşındayken yazdım. Bir yangını anlatıyordu. Ailem benim harika bir çocuk olduğuma karar vermiş ve şiir yazmamı telkin etmeye başlamıştı. 15 yaşında bahriye okuluna verdiler. Deniz subayı yapmak istiyorlardı beni. Okuduğum sınıf ikiye ayrılmıştı. Bir kısmı sporla, diğeri şiirle uğraşıyordu. Ben şairler tarafına düştüm. Okulda bize tarih ve edebiyat derslerini ünlü Türk şairi Yahya Kemal veriyordu. Kedimi anlatan bir şiir yazmıştım. Yahya Kemal, şiirimi okuduktan sonra kedimi getirmemi söyledi. Tüyleri dökülmüş, çelimsiz bir kediydi. Yahya Kemal o zaman bana, ‘Bu kadar allayıp pullayabildiğine göre, senden kesin şair olur.’ demişti. 16 yaşındayken Yeni Mecmua’da ‘Servilikler’ adlı şiirim yayınlandı. Bu şiir herkes tarafından beğenilmişti. 17 yaşında artık yazdıklarım ciddi ciddi basılıyordu.“
Nazım Hikmet, ilkokulu Göztepe Taş Mektep’te okudu, ardından Mekteb-i Sultani’nin hazırlık sınıfına yazıldı. Ailesinin yaşadığı ekonomik sıkıntı nedeniyle bir yıl sonra okuldan alınan Ran, Nişantaşı Sultanisi’ne kaydedildi.
Şiirlerini Yahya Kemal’e okutuyordu
Nazım Hikmet, ilk şiiri “Feryad-ı Vatan”ı 11 yaşında kaleme aldı. Denizciler için yazdığı “Bir Bahriyelinin Ağzından” şiirinden etkilenen Bahriye Nazırı Cemal Paşa’nın desteğiyle 1917’de girdiği Heybeliada Bahriye Mektebi’nden 1919’da mezun oldu.
Anadolu Ajansı’nın aktardığı bilgilere göre, usta şair, Hamidiye kruvazörüne stajyer güverte subayı olarak atandı ancak 1920’de geçirdiği bir hastalık sebebiyle 1921’de sağlık kurulu kararıyla askerlikten çıkarıldı. Bu süreçte edebiyata ilgisini sürdüren Ran, yazdığı şiirleri büyük hayranlık duyduğu Yahya Kemal’e gösterip, eleştirilerini aldı.
“Bir inilti duydum serviliklerde/ Dedim: Burada da ağlayan var mı? /Yoksa tek başına bu kuytu yerde, /Eski bir sevgiyi anan rüzgar mı? / Gözlere inerken siyah örtüler / Umardım ki artık ölenler güler / Yoksa hayatında sevmiş ölüler / Hala servilerde ağlıyorlar mı?” dizelerinden oluşan ve Yahya Kemal tarafından düzenlenen, “Hala Servilerde Ağlıyorlar mı?” şiiri, 1918’de Yeni Mecmua’da yayımlandı.
Nazım Hikmet Ran, 1920’de Alemdar gazetesinin açtığı şiir yarışmasında birincilik ödülünü kazandı.
İlk dönemlerinde adı “hececi” şairlerle anılan Ran, İstanbul’un işgal altında olduğu günlerde, vatan sevgisini yansıtan coşkulu direniş şiirleri kaleme aldı.
Milli Mücadele için İnönü yolunda
Usta şair, Milli Mücadele’ye katılmak üzere 1921’de Faruk Nafiz, Yusuf Ziya ve Vala Nurettin ile Sirkeci’den kalkan Yeni Dünya vapuruna gizlice binerek İnebolu’ya geçti. Bolu’da bir süre öğretmenlik yapan şair, daha sonra Batum üzerinden Moskova’ya giderek, Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesinde (KUTV) okudu.
Usta şair, Batum’da duyduğu ancak sözlerini anlamadığı Rusça bir şiirin şeklinden etkilenerek serbest şiire ilgi duymaya başladı.
Moskova yolculuğu sırasında yazmaya başladığı “Açların Gözbebekleri” şiirinde serbest ölçüyü deneyen Ran’ın bazı şiirleri, 1923’te “Yeni Hayat” ve “Aydınlık” dergilerinde yayımlandı.
Nazım Hikmet Ran, serbest ölçüde Türk şiirinin ilk örneklerini verirken, bir makalesinde şunları kaleme almıştı:
“Kafiyeli, vezinli şiir yazılmaz diyenler de kafiyesiz, vezinsiz şiir yazılmaz diyenler de dar kafalıdır. Şiir öyle de yazılır, böyle de. Ben şimdi bütün şekillerden yararlanıyorum. Halk edebiyatı vezninde de yazıyorum, kafiyeli de yazıyorum. Tersini de yapıyorum. En sade konuşma diliyle kafiyesiz, vezinsiz şiir de yazıyorum. Sevdadan da barıştan da inkılaptan da hayattan da ölümden de sevinçten de kederden de umuttan da umutsuzluktan da söz ediyorum. İnsana has her şeyin şiirime de has olmasını istiyorum. İstiyorum ki okuyucum bende bütün duygularının ifadesini bulabilsin.“
Moskova’dan 1924’te Türkiye’ye dönen Nazım Hikmet, Aydınlık dergisinde yayımlanan şiir ve yazılarından dolayı 15 yıl hapsi istenince yeniden Moskova’ya gitti.
‘Güneşi İçenlerin Türküsü’ 1927’de Bakü’de
Nazım Hikmet Ran’ın ilk şiir kitabı “Güneşi İçenlerin Türküsü”, 1927’de Bakü’de okuyucuyla buluştu.
Cumhuriyet’in 5. yıl dönümü münasebetiyle çıkarılan aftan yararlanmak üzere Temmuz 1928’de Türkiye’ye girerken yakalanan Nazım Hikmet, bir süre tutuklu kaldı.
Usta şair, yazı kadrosuna katıldığı “Resimli Ay” dergisinde bir yandan şiirlerini yayımladı, bir yandan da edebiyatın yerleşmiş değerlerine karşı sert çıkışlar yaptı. Kendisini “sosyalist şair” olarak tanımlayan Ran, sanatın amacı konusundaki tartışmada “Sanat, sanat için değildir” diyerek toplumcu bir anlayışı benimsediğini ifade etti.
İstanbul’da 1929’da basılan “835 Satır” şiiri, edebiyat çevrelerinde geniş yankı uyandıran Ran, tam anlamıyla klasik denilemeyecek ama biçimsel bakımdan daha az deneysel bir şiir dili geliştirdi.
Şiirleriyle ilgili açılan pek çok davada beraat eden Ran, 1933’e kadar “gizli örgüt kurmak” suçundan daha sonra ise “orduyu ve donanmayı isyana teşvik” suçundan tutuklandı ve 28 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum edildi.
Nazım Hikmet Ran 1939’da 17 bin mısradan oluşan “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı eserini yazmaya başladı.
Genel Af Yasası’ndan yararlanarak, 1950’de serbest kalan şaire, Dünya Barış Konseyi tarafından Picasso, Paui Rubeson, Wanda Jakubuurska ve Pablo Neruda‘yla birlikte “Uluslararası Barış Ödülü” verildi.
Neruda’nın “Nazım’a sahip çıkın. Biz onun yanında şair bile sayılmayız” dediği şair Ran, serbest kaldıktan sonra askerlik görevine alınacağını öğrenince, öldürüleceği düşüncesiyle Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği’ne gitti.
Ran, 25 Temmuz 1951’de Bakanlar Kurulunca Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Aynı yıl şairin oğlu Mehmet dünyaya geldi.
Uluslararası barış kongrelerine katılması ve bu doğrultuda mücadele etmesi nedeniyle de eserleri birçok dile çevrilen Ran, dünyada çapında büyük bir üne ulaştı. Pek çok ülkeye seyahat ederek konferanslara katılan ve şiirlerini okuyan Nazım Hikmet, 3 Haziran 1963’te kalp yetmezliği sonucu Moskova’da hayatını kaybetti.
‘Ölüm Nazım’ın ilk ve son uykusu oldu’
Ünlü Fransız yazar ve düşünür Jean Paul Sartre, Nazım Hikmet’in vefatının ardından yaptığı açıklamada, şu ifadeleri kullanmıştı:
“Vefalı dost, yiğit savaşçı, insan düşmanlarının amansız düşmanı, her yerde insana hizmet etmek ama hiçbir şeye kayıtsız kalmak istemiyordu. Bilirdi ki insan yaratılmış bir mahluktur ve asla dünyaya hazır gelmiyor. İnsanın durmadan düşmanla savaşarak kendi kendini yaratması gerekmektedir. Sözün kısası, Nazım Hikmet’in dediği gibi asla uyumamak lazımdır. O asla uyumadı. Önemli olan odur ki, ölüm onun ilk ve son uykusu oldu.“
Yazar Yaşar Kemal ise kaleme aldığı “En Büyük Şairimiz” adlı makalesinde “büyük halk ozanlarının son büyük halkası” dediği Nazım Hikmet için “Türk dili var oldukça Nazım Hikmet de var olacaktır” ifadelerini kullanmış, ayrıca “Eğer Nazım Hikmet gibi büyük bir yol gösterici gelmeseydi, edebiyatımız bu seviyeye çıkamazdı” değerlendirmesinde bulunmuştu.
Nazım Hikmet Ran’ın doğumunun 100. yılı dolayısıyla 2002 yılı UNESCO tarafından “Nazım Yılı” ilan edilmişti.
Novodeviçi Mezarlığı’nda toprağa verilen şair, 5 Ocak 2009 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla yeniden Türk vatandaşlığına kabul edildi.
Ran’ın “Dağların Havası” (Osmanlıca), “Güneşi İçenlerin Türküsü“, “835 Satır“, “Sesini Kaybeden Şehir“, “Benerci Kendini Niçin Öldürdü?“, “Taranta Babu’ya Mektuplar” isimli eserleri yaşamı sırasında, “Kurtuluş Savaşı Destanı“, “Rubailer“, “Memleketimden İnsan Manzaraları“, “Cezaevinden Memet Fuat’a Mektuplar”, “Kemal Tahir’e Mapushaneden Mektuplar”, “Kuvayi Milliye“, “Sevdalı Bulut“, “Nazım ile Piraye”, “Hikayeler“, “Piraye’ye Mektuplar“, “Henüz Vakit Varken Gülüm“ün de aralarında bulunduğu çok sayıda eseri ise vefatından sonra yayımlandı.
Eserleri 50’den fazla dile çevrilen şair, cezaevindeyken, İbrahim Sabri ve Mazhar Lütfi takma adlarının yanında imzasız olarak da bazı şiirlerini okuyucuyla buluşturdu, 1949’da ise Ahmet Oğuz Saruhan adıyla “La Fontaine’den Masallar” isimli kitabını çıkarttı.
Akşam, Son Posta ve Tan gazetelerinde “Orhan Selim” takma adıyla fıkra yazarlığı ve başyazarlık yapan Ran’ın yine Orhan Selim imzalı “İt Ürür Kervan Yürür” adlı bir kitabı da bulunuyor.
Oyun yazarı da olan Nazım Hikmet’in, “Kafatası“, “Bir Ölü Evi”, “Unutulan Adam” ve “Ferhat İle Şirin“in de aralarında bulunduğu 22 tiyatro eseri, Türkiye’nin yanı sıra Rusya, Almanya, Macaristan, Polonya ve Çekoslovakya’da sahnelendi.
Türkiye’de serbest nazımın ilk uygulayıcısı olan Nazım Hikmet’in şiirleri, Ahmet Kaya, Ruhi Su, Edip Akbayram, Fikret Kızılok, Cem Karaca, Fuat Saka, Zülfü Livaneli ve Yunan besteci Manos Loizos tarafından seslendirildi.
Peynirlere küflenmeyi ve bozulmayı önleyici "natamisin" maddesinin eklenmesinin sonuçları insan sağlığına zarar veriyor.
80'li yıllarda 'Erkek Milleti' ve 'Yemin mi Ettin' müzikleriyle tanınan Ayşe Mine, bir müddettir kolon…
Koç Holding bünyesindeki Yapı Kredi Bankası, tahsilatını sağlayamadıığı alacaklarını satmaya karar verdi. Yapı Kredi Bankası…
Kahve posalarından biyomalzeme üreten Wastespresso ile iş birliğine giden ETİ, 578 kilogram kahve posasının mikro…
Futbolda, bu hafta heyecan ulusal maçlarla devam ederken; Misli üyeleri daha yüksek oranlarla kazanıyor. UEFA…
2014 yılında Bedri Güntay ile evlenen Pelin Karahan, son olarak "Kirli Sepeti" dizisindeki rolüyle dikkatleri…