Birgün gazetesi yazarı Melih Pekdemir bugünkü köşesinde sosyalistlerin HDP’yi desteklememe gerekçesini yazdı.
HDP’nin Amerikan emperyalizmine karşı olmadığını belirten Melih Pekdemir, “HDP yöneticileri de laiklik kelimesine mesafelidir ve özellikle Ortadoğu siyaseti bağlamında Amerikan emperyalizmine ses çıkarmaz bir noktadadır” dedi.
Melih Pekdemir’in “Sosyalistlerin cevapları” başlıklı yazısı şöyle:
“Her seçim sürecinde, şu soru mutlaka sorulur veya akla gelir veya akla getirilir: Sosyalistler seçimlerde neden fazla oy alamazlar?
Sosyalistler de hep benzer cevapları vermek zorunda kalırlar. Seçimlerde oy kazanmak önemlidir ama sosyalist siyaset bakımından en önemli şey değildir. Çünkü sosyalistler milliyetçilik ve dincilik üzerinden değil emekçi sınıflar, ezilenler için siyaset yaparlar. Millî ve dinî hareketler ise tarihsel bakımdan da zaten kolayca kitleselleşebilme potansiyeli taşırlar. Çünkü bu hareketlere aidiyet “doğuştandır”, öyle söylenir. Fazla bilinç gerekmez. Oysa sınıf hareketlerine ait olmak için asgari bir bilinç ya da farkındalık mutlaka zorunludur. Gerçi bu konuları daha önceleri de yazmış olmalıyım.
İşte ‘Sosyalist hareket mesela neden AKP gibi ya da hatta HDP gibi kitleselleşmedi?’ sorusu bu bakımdan saçma bir sorudur. Sınıf hareketlerinde, millî ve dinî duyguları aşmak ve bu aşkınlık halinin bir devamı olarak zulmün ve sömürünün asıl kaynağını görebilen farklı bir bilinç düzeyine erişmek lazımdır.
Peki ama sosyalistler oy almak uğruna seçmenleri “ikna edebilmek” için dinsel ve milliyetçi argümanlara azıcık sahip çıksalar ne olur? Yani başarının tanımını değiştirip o yönlerde bükebildikleri ölçüde daha fazla “başarılı” sayılabilirler mi? Elbette hayır. Çünkü bu tür “başarılar” sosyalizmin yerine milliyetçiliği veya dinselliği ikame etmekten başka anlam taşımaz. Sosyalistler oy almak uğruna kendileri olmaktan vazgeçemezler.
“KÜRT-TÜRK FARK ETMEZ”
Sosyalistlerin siyaseti, öncelikle sömürüye ve zulme karşı emekçi sınıfın bilinçlenmesidir.
Sosyalistlerin asıl siyaseti, demek ki (Kürt-Türk fark etmez) milliyetçilerin ve İslamcıların başardığını başarmak değil, tersine insanları din ve millet formatı dışındaki sahici özgürlüğe sevk edebilmektir.
Sosyalistlerin hedeflerinin zor olmasının sebebi çok basittir: Emekçiler yeterince örgütlü ve bilinçli değiller; başka bir deyişle örgütlenmeleri, bilinçlenmeleri önünde sermaye sınıfının koyduğu sistematik (ideolojik, yasal, fiili vb) birçok engel var. Sınıfsal bakımdan Kürt ve Türk, Alevi ve Sünni emekçiler aynı safta olmak zorundalar, ama olamıyorlar; çünkü karşılarında kendileri için din, milliyet gözetmeden sermaye çıkarları etrafında yekvücut haldeki bir oligarşi, onları milliyet ve dinsel kimlikleriyle bölmeyi ve böylece rahatlıkla kendilerine tabi kılmayı beceriyor.
Unutmayalım, AKP Genel Başkanı sermayeye güvence verirken 15 Temmuz’u tarihe bir de şu vecizeyle geçirmişti: “Şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifadeyle anında müdahale ediyoruz. Diyoruz ki, ‘Hayır, burada greve müsaade etmiyoruz, çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız.’ Ee bunun için kullanıyoruz biz OHAL’i.” Aynen böyle demişti. Başka ne diyecekti ki.
“AMERİKAN EMPERYALİZMİNE SES ÇIKARMAZ”
Sıklıkla sorulan bir başka soru da şudur: Sosyalistler seçimlerde neden CHP veya HDP çatısı altında değiller ya da en azından onları doğrudan desteklemiyorlar? Cevabı yukarıdaki paragraflarda yer alıyor. Ama şunu da ilave etmek lazım ki diğer önemli hususlar yanı sıra bağımsızlık ve laiklik hassasiyeti de çok önemlidir. Uzun süredir ağzına laiklik kelimesini alamayan Kılıçdaroğlu samimi bir NATO muhibbi değil midir? HDP yöneticileri de laiklik kelimesine mesafelidir ve özellikle Ortadoğu siyaseti bağlamında Amerikan emperyalizmine ses çıkarmaz bir noktadadır. ABD himayesindeki PYD siyasetine destek vermekte ve “Kürtlerin Birliği” hedefine odaklanmaktadır. Bir vakitler HDP çatısı altındaki “sosyalizan unsurlar” (ifade bir HDP’liye aitti) sosyalistlere dönüp “Türklerin birliğine önem veren CHP çekiminden çıkmak lazım” derken, Kürtlerin birliği davasında hangi ideolojinin çekim alanına girmişlerdi, anlayamamıştık. Her neyse, yöneticileri cezaevinde olan bir harekete yönelik pozitif ayrımcılık anlayışıyla eleştiri dozunu elbette en alt seviyede tutmaya devam edeceğiz. Ama elbette sosyalistlerin HDP’ye mesafeli olunca CHP yanlısı, CHP’ye mesafeli olunca HDP yanlısı sayılması saçmalıktan ibarettir demeyi sürdüreceğiz.
Yine tabii ki bütün bu mesafe ve eleştirel tutum şu tercihi değiştirmeyecektir: Sosyalistler elbette faşizme karşı CHP ve HDP muhalefetine köstek olmayı akıllarından bile geçirmezler. Saray rejimine son verilmelidir. Nokta. Sosyalistler üstelik CHP’li ve HDP’li seçmenlerle mücadele birliğine daha çok önem verirler. Neden?
Çünkü Millet İttifakı iktidara gelse de muhalefette yine sosyalistler olacak. Çünkü sosyalistlerin devrimci muhalefeti sömürü düzenini kökten değiştirmek için devam edecek.”